Şeker Portakalı’nda minik bir çocuk olarak karşımıza çıkan, hayatımıza dahil olan Zeze, bu sefer bambaşka hayat standartlarında bambaşka bir hayata yelken açmaktadır. Önceleri büyük bir nefret ve kin beslediği Portugal’ı daha sonra babası yerine koymuş ve ona karşı çok büyük bir sevgi beslemişti hatırlarsanız Şeker Portakalı’nda. Fakat Portugal’ın geçirmiş olduğu kaza sonucunda Zeze hayattaki en değerli varlığını kaybetmiş ve hayata dair tüm umutlarını yaşam sevincini kaybetmişti.
Güneşi Uyandıralım’da ise Zeze kalbinde yaşattığı Adam adında yeni bir arkadaşa sahip olmuştur. Cururu kurbağasından ibaret olan bu arkadaşıyla birlikte hayata dair tüm korkularından arınacak ve hayata dair yeni tecrübeler edinmeye devam edecektir. Kitabı okurken Zeze ile birlikte biz de Adam’ı kalbimize yerleştiriyor ve onunla birlikte yaşıyoruz adeta. Fakat Adam’ın da onu bırakıp gideceği bir gün olacak mıdır? Her gün yüreğimizde bu korkuyla yaşarken Zeze ile birlikte Adam’ın gitmemesi için kendimizi dua ederken buluyoruz.
“Tanrı’nın güneşi bu denli güzelse sen bir de ötekini düşün.”
Nutkum tutulmuştu.
“Hangi öteki güneşi, Adam? Çok büyük olan bunu tanıyorum bir tek.”
“Daha da büyük olan bir başkasından söz etmek istiyorum. Yüreğimizde doğan güneşten. Umutlarımızın güneşinden. Düşlerimizi de uyandırmak için göğsümüzde uyandırdığımız güneşten.”
Adam’ı kaybetme korkusu yaşarken kendisine hayali bir baba edinir Zeze. Ünlü bir aktör olan Maurice’den başkası değildir bu. Hemen her akşam özlem duyduğu baba şefkatini onda bulan Zeze, onu göremediği zamanlarda çok üzülmekte ve yokluğunu hissetmektedir. Kitabı okurken bir an “Gerçekten hayali mi yoksa aktör Maurice mi akşamları gelen?” diye düşünürken buldum kendimi bir süre. O kadar içten ve o kadar gerçekti bir duyguyla yaşamaktadır Zeze ona olan sevgisini ayırt etmekte siz de güçlük çekebilirsiniz.
Zeze, Şeker Portakalı’ndaki miniğimiz değildir artık. Büyümüştür yer yer kendisi kararlar almakta ama içindeki çocuksu duyguyu asla kaybetmemektedir. Hatta haşaralıklarına ara vermeden devam etmektedir dememiz ise hiç yanlış olmaz. Tüm bunların yanında Dolores ise onu bambaşka bir duyguyla tanıştıracaktır. Daha önce hiç tatmadığı, eşi benzeri olmayan bir duyguyu yaşayacaktır Zeze, Dolores ile birlikte…
“Tırnağıyla, duvara, iki yüreği delip geçen aşkın ateşlediği bir ok çizdi. Pek başarılı değildi bu yürekler, çünkü Dolores resimde çok başarısız olduğunu bana hep itiraf etmişti. Ama yüreklerin bir parça eğri büğrü oluşunun ne önemi vardı? Önemli olan, onun eşsiz niyetiydi.”
Tüm bunların içinde Zeze’nin başından geçen olaylar dahilinde kitabı okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacak ve yine tıpkı Şeker Portakalı’nda olduğu gibi kendimizden parçalar bularak kaybolacağız Güneşi Uyandıralım’da da. Kitabın sonunda Zeze’nin de sık sık sorduğu o soruyu kendimize sormadan edemeyeceğiz.
“Büyük insanlar güneşi nasıl uyandırabilirler?”
Yazar: Meltem Eğilli
Bir Cevap Yaz